sesim tamamen kısılmış, sanırım susmak gerek...
ne durumda olursam olayım, daima söyleyecek bir kaç lafım vardır en azından kendime dahi olsa.
ama çoğu zaman nedense bu laflarımı yöneltecek birilerini bulurdum bir yerlerde, kendimde bile olsa....
ama sesim kısıldı... kendimde duymuyorum kendimi artık...
susmak istemiyorum ama, yine de anlatıyorum nedenlerimi, sonuçlarımı...
anlatıyorum bildiklerimi ve soruyorum bilmek istediklerimi...
ama sesim kısıldı... sesin kısılması bana özgürlüğün neşesinin yok olması gibi geliyor...
özgürlük mücadelesi için sesim kısıldı...
sesim özgürleşmek için kısıldı...
kısılı kalsın birazda!
28 Şubat 2010 Pazar
26 Şubat 2010 Cuma
Onbeş...
15...
Ailemden uzun süre ayrı kaldığımda tam da 15 yaşındaydım. İğrenç olarak nitelendirdiğim bir sektörde çalışmak için çok uzaklara gitmiştim.
Yine 15 dakika olarak ele alındığında çeyrek saat dilimi ve her zaman bana yakın gelmiştir...
15 yaşında ilk defa "gerçekten" sevdiğim dediğim bir kadın vardı hayatımda...
15 defa ağlamışımdır belki de...
15 farklı ilde yemek yemişimidir mutlaka...
15. konseyi anlatmak için 15...
Benim 3. konseyimdi 15. Gençlik Konseyi...
Tam 10 gün önce gittim Sakarya'ya... Öncesindeki toplantılar da ayın 8'ine hizmet ediyordu aslında...
Koskocaman bir heves gördüm; bir de baktım ki o hevesin bir parçası oluvermişim anında...
Bir yanımda hüzünlü ruhlar, bir yanımda yabancılaşmışlıklarım...
Bir yanımda heyecan, mutluluk; tam içimde hüzünlerim...
15 günlük bir rüya gördüm...
Bazen rüyamda bağırdım, bazen korkularımla kaldım...
Bu kadar hassas bir dönemde böylesine büyük bir organizasyonun bir parçası olmak; o konseye bir şeyler kattığıma inanmak gözlerimi acı çekmeden kapamama az da olsa olanak sağlıyor....
Nemli ve gürültülü bir bodrum katındaymışım gibi...
Ailemden uzun süre ayrı kaldığımda tam da 15 yaşındaydım. İğrenç olarak nitelendirdiğim bir sektörde çalışmak için çok uzaklara gitmiştim.
Yine 15 dakika olarak ele alındığında çeyrek saat dilimi ve her zaman bana yakın gelmiştir...
15 yaşında ilk defa "gerçekten" sevdiğim dediğim bir kadın vardı hayatımda...
15 defa ağlamışımdır belki de...
15 farklı ilde yemek yemişimidir mutlaka...
15. konseyi anlatmak için 15...
Benim 3. konseyimdi 15. Gençlik Konseyi...
Tam 10 gün önce gittim Sakarya'ya... Öncesindeki toplantılar da ayın 8'ine hizmet ediyordu aslında...
Koskocaman bir heves gördüm; bir de baktım ki o hevesin bir parçası oluvermişim anında...
Bir yanımda hüzünlü ruhlar, bir yanımda yabancılaşmışlıklarım...
Bir yanımda heyecan, mutluluk; tam içimde hüzünlerim...
15 günlük bir rüya gördüm...
Bazen rüyamda bağırdım, bazen korkularımla kaldım...
Bu kadar hassas bir dönemde böylesine büyük bir organizasyonun bir parçası olmak; o konseye bir şeyler kattığıma inanmak gözlerimi acı çekmeden kapamama az da olsa olanak sağlıyor....
Nemli ve gürültülü bir bodrum katındaymışım gibi...
12 Şubat 2010 Cuma
yüz yanması...
bana bu aralar adını bile koyamadığım bir acı uğradı, benim yüz yanması dediğim...
bu aralar canım ne zaman yansa, yüzüm de yanıyor; hem de anlatılmaz bir ağrı ile... yüzüm yanınca canım daha çok yanıyor, zaten bakılası bir alan olmamasına rağmen yandıkça yanıyor...
günlerdir ne zaman aniden karışsam yüzüm yanıyor,
günlerdir ne vakit birdenbire ağlasam yüzüm yanıyor...
en başlarda gözyaşlarımdaki tuzun yüzümü yaktığını düşünsem de, sonra fark ettim ki aklımdaki karmaşa canımı yakıyor ve yüzüm acıyor...
yüzüm acıyor yalın anlamıyla, ne karmaşanın düğümü asıl sebebi, ne de çekilen acılar...
yalnızca, adı üstünde işte: yüzüm yanıyor...
bu aralar canım ne zaman yansa, yüzüm de yanıyor; hem de anlatılmaz bir ağrı ile... yüzüm yanınca canım daha çok yanıyor, zaten bakılası bir alan olmamasına rağmen yandıkça yanıyor...
günlerdir ne zaman aniden karışsam yüzüm yanıyor,
günlerdir ne vakit birdenbire ağlasam yüzüm yanıyor...
en başlarda gözyaşlarımdaki tuzun yüzümü yaktığını düşünsem de, sonra fark ettim ki aklımdaki karmaşa canımı yakıyor ve yüzüm acıyor...
yüzüm acıyor yalın anlamıyla, ne karmaşanın düğümü asıl sebebi, ne de çekilen acılar...
yalnızca, adı üstünde işte: yüzüm yanıyor...
11 Şubat 2010 Perşembe
basık bir oda...
gün içerisinde zaman zaman çeşitli kapalı alanlara gireriz...
bazen büyük bir salon, bazen bir cami, bazen bir sınıf...
binalar da kendileri gibi insanların ruhlarıyla hayat bulmuştur... yani bir adam basık bir oda yaparken aslında sıkıntılıdır. veya yüksek binalar yapan adam özgürlüğüne düşkündür...
Mimar Sinan dünyanın en huzurlu adamıydı sanırım. Ben onun basık bir şeyler inşa ettiğini görmedim.
ben de bir gün bir şeyler inşa etmeye niyet edersem dünyanın en geniş, en yüksek, en... binasını inşa edeceğim ki ruhum huzur bulsun...
binalara, inşaya...
bazen büyük bir salon, bazen bir cami, bazen bir sınıf...
binalar da kendileri gibi insanların ruhlarıyla hayat bulmuştur... yani bir adam basık bir oda yaparken aslında sıkıntılıdır. veya yüksek binalar yapan adam özgürlüğüne düşkündür...
Mimar Sinan dünyanın en huzurlu adamıydı sanırım. Ben onun basık bir şeyler inşa ettiğini görmedim.
ben de bir gün bir şeyler inşa etmeye niyet edersem dünyanın en geniş, en yüksek, en... binasını inşa edeceğim ki ruhum huzur bulsun...
binalara, inşaya...
10 Şubat 2010 Çarşamba
barışa yazmak...
"toplumsal barış" gibi hoş söylemsi kelimeleri kullanmak her zaman hoşumuza gitmiştir, hele ki yaşamak, en güzel anlarıdır hayatımızın...
ama geçenlerde çok fena çarpıldım.
bundan 2 ay öncesi.
ben lise yıllarındaki gibi kolaylıkla barışı yazacağımı düşünüyordum.
ama çarpıldım.
BARIŞ anlatmak kolay değil.
BARIŞ yazmak kolay değil.
BARIŞ'ı anlamak ve yaşamak; yaşantı yoluyla anlayıp öyle anlatmak gerek....
örneklerle, yaşanmışlıklarla ve umutlarla yoğurmak gerek hayalleri...
en önemlisi de inanarak...
hayallerin gerçek dışı olduğunu söylemek bize göre değil...
çünkü biz barışı çok özleyen bir halkız.
barışı istemek, barışa giden yolda her gün attığımız kocaman bir adım...
ben bazen barış ile yürüdüğümüzü hissedebiliyorum, peki ya siz?
ama geçenlerde çok fena çarpıldım.
bundan 2 ay öncesi.
ben lise yıllarındaki gibi kolaylıkla barışı yazacağımı düşünüyordum.
ama çarpıldım.
BARIŞ anlatmak kolay değil.
BARIŞ yazmak kolay değil.
BARIŞ'ı anlamak ve yaşamak; yaşantı yoluyla anlayıp öyle anlatmak gerek....
örneklerle, yaşanmışlıklarla ve umutlarla yoğurmak gerek hayalleri...
en önemlisi de inanarak...
hayallerin gerçek dışı olduğunu söylemek bize göre değil...
çünkü biz barışı çok özleyen bir halkız.
barışı istemek, barışa giden yolda her gün attığımız kocaman bir adım...
ben bazen barış ile yürüdüğümüzü hissedebiliyorum, peki ya siz?
6 Şubat 2010 Cumartesi
ses vermek.
Seslenmeler, ses vermeler ve ses çıkarmalar...
Sesler hayatımızın bir çok anında bizle birlikteler. Seslenmeler ve ses çıkarmalar çok ilgimizi çekmese de, ses vermeleri sesin albenisine göre değerlendirdiğimiz çok olur.
Bir arkadaşımız şarkı söylediğinde, sesini beğenmiyorsak çok fazla ilgilenmeyiz; ancak sesi güzelse eşlik eder, yeni şarkılar söylemesi için destekleriz.
Bir de göreceli kısmı var bunun tabi; bir şarkıyı bir kişi güzel söyler, başka biri ise apayrı bir yorumla sana göre daha güzel söyler. Alıştığın sesi de bir anda öteleştirebilirsin.
Gemi; Ezginin Günlüğü'nün dinlediğim ilk şarkılarından...
Bir kaç defa başka seslerden dinlemiş; asla Ezginin Günlüğü'nden başkası söylemesin abi bu şarkıyı demiştim...
Ama yanıldığımı Sabahat Akkiraz'ın yorumuyla anladım.
Ses vermenin anlık ruh halimizle doğrudan ilişkili olduğunu düşünmeye başladım...
...
Sesler hayatımızın bir çok anında bizle birlikteler. Seslenmeler ve ses çıkarmalar çok ilgimizi çekmese de, ses vermeleri sesin albenisine göre değerlendirdiğimiz çok olur.
Bir arkadaşımız şarkı söylediğinde, sesini beğenmiyorsak çok fazla ilgilenmeyiz; ancak sesi güzelse eşlik eder, yeni şarkılar söylemesi için destekleriz.
Bir de göreceli kısmı var bunun tabi; bir şarkıyı bir kişi güzel söyler, başka biri ise apayrı bir yorumla sana göre daha güzel söyler. Alıştığın sesi de bir anda öteleştirebilirsin.
Gemi; Ezginin Günlüğü'nün dinlediğim ilk şarkılarından...
Bir kaç defa başka seslerden dinlemiş; asla Ezginin Günlüğü'nden başkası söylemesin abi bu şarkıyı demiştim...
Ama yanıldığımı Sabahat Akkiraz'ın yorumuyla anladım.
Ses vermenin anlık ruh halimizle doğrudan ilişkili olduğunu düşünmeye başladım...
...
5 Şubat 2010 Cuma
mutluluktan olanlardan bir buket yazmak...
Mutluluğu yazmak isterdim aslında... Nedeni malum olduğundan, ben de mutluluktan olanları bir buket yazayım dedim Drama Köprüsü'nde...
Nedir benim yazdığım, nedir çizdiğim, nedir Dünya âleme anlatmaya çalıştığım?
Nedir bu kötülüğü bitirmek için yaptıklarım? Hiç düşündün mü düşündüğümü ?
Bir mutluluk buketi yapıyorum... Dünyada hiç mi çiçek kalmadı, peki ya gül ? Hayır! İlla ki bulacağım bir kaç tane, en azından buket yapabilecek kadar...
Yollara çıkmaya az kaldı... Neden mi yollar ? Tertemizler çünkü gelip gidene rağmen... Durgunlar ve dinginleştiriyorlar güzelcene... Çıkınca ne mi olacak ? Mutluluk buketini gerçekten yapabileceğime inanacağım belki de... belki de...
Ama bunları yaparken bir soru sormayı unuttum kendime:
Diyelim ki yaptın mutluluk buketini...
Ne yapacaksın ?
Cevabım da var aslında.... Kendimle değil de başka biriyle etmek istiyorum kavgamı....
Gel de sor sorunu! Gel de iste benden mutluluk buketini...
Haydi Dünya'm!
09.07.2009
Nedir benim yazdığım, nedir çizdiğim, nedir Dünya âleme anlatmaya çalıştığım?
Nedir bu kötülüğü bitirmek için yaptıklarım? Hiç düşündün mü düşündüğümü ?
Bir mutluluk buketi yapıyorum... Dünyada hiç mi çiçek kalmadı, peki ya gül ? Hayır! İlla ki bulacağım bir kaç tane, en azından buket yapabilecek kadar...
Yollara çıkmaya az kaldı... Neden mi yollar ? Tertemizler çünkü gelip gidene rağmen... Durgunlar ve dinginleştiriyorlar güzelcene... Çıkınca ne mi olacak ? Mutluluk buketini gerçekten yapabileceğime inanacağım belki de... belki de...
Ama bunları yaparken bir soru sormayı unuttum kendime:
Diyelim ki yaptın mutluluk buketini...
Ne yapacaksın ?
Cevabım da var aslında.... Kendimle değil de başka biriyle etmek istiyorum kavgamı....
Gel de sor sorunu! Gel de iste benden mutluluk buketini...
Haydi Dünya'm!
09.07.2009
loş duymak...
Karanlık sadece ışık ile mi loş olur?
Karanlık siyahtır. Siyahın birer katman incelmesi ile olur aydınlık.
Ortada bir yeri ise loştur.
Ama sanırım duyularım da beni loş ortama götürüyor; kısa süreliğine de olsa.
Dokunduğun zaman, duyduğun zaman, tattığın zaman, işittiğin zaman...
Duyu alış-verişi diye bir şey var mıydı?
Varsa belki de cevap odur.
Peki ya yoksa?
Cevap nedir?
Karanlık siyahtır. Siyahın birer katman incelmesi ile olur aydınlık.
Ortada bir yeri ise loştur.
Ama sanırım duyularım da beni loş ortama götürüyor; kısa süreliğine de olsa.
Dokunduğun zaman, duyduğun zaman, tattığın zaman, işittiğin zaman...
Duyu alış-verişi diye bir şey var mıydı?
Varsa belki de cevap odur.
Peki ya yoksa?
Cevap nedir?
4 Şubat 2010 Perşembe
hiç...
hiç kelimesinin asıl anlamı olmayan demekmiş literatürde...
fark ettim ki aslında kelimeler anlamlarını yüklemiyor bize, biz istediğimiz anlamları yüklüyoruz kelimelere.
hiç kelimesi olmayan iken; biz çoğu zaman bir çok şeyin ortasında, hiçbirinden vazgeçmeyeceğimiz halde bir sürü şeyin varlığını bilerekten kullanırız hiçi.
bazen de hiç; boku bokuna demektir.
hiç uğruna kaybetmek sevgiliyi de böyle bir şeydir...
fark ettim ki aslında kelimeler anlamlarını yüklemiyor bize, biz istediğimiz anlamları yüklüyoruz kelimelere.
hiç kelimesi olmayan iken; biz çoğu zaman bir çok şeyin ortasında, hiçbirinden vazgeçmeyeceğimiz halde bir sürü şeyin varlığını bilerekten kullanırız hiçi.
bazen de hiç; boku bokuna demektir.
hiç uğruna kaybetmek sevgiliyi de böyle bir şeydir...
1 Şubat 2010 Pazartesi
anlamak...
bazen bir çok uykulu sözcük karışır birbirine ve ayılır...
sonra da, deniz dibine bakarsın; anlamazsın...
sonra da, deniz dibine bakarsın; anlamazsın...
başlarken, ederlezi...
ağıt yapmak veya ağıt yakmak; yani ederlezi...
aslında yazmak ederlezi.
boşaltmak gerek her şeyleri..
başlamak güzeldir, hoşgelsin...
aslında yazmak ederlezi.
boşaltmak gerek her şeyleri..
başlamak güzeldir, hoşgelsin...
Kaydol:
Yorumlar (Atom)