12 Temmuz 2010 Pazartesi

Bir Düğün Gecesi…

2 gün 3 şehirlik zor bir yolculuktan sonra geldiğim düğün gecesinden ilginç anekdotlarım var.

Düğüne varmadan önce hiç uzun pantolonumun olmadığını fark ettim. Yine sosyal baskı hissettim üzerimde ve 3 farklı şehirden donattım kendimi düğüne göre; üstelik sakalımı da kestim belki adetten olmasını olumlu algıladım diye. Saçlarıma dokunmadım ama, kabarık, kıvırcık ve karışık…

Vardığımda düğün alanına, gözlerin saçlarımı çok kötü yargıladığını hissettim bir önyargı yaratarak zihnimde. Umursamadım hiçbir dakika…

Düğünde yemek yenir, halaylar çekilir, göbekler atılır; genç kadınlar kınayı hazırlar, genç erkekler bir köşede bulabilirlerse alkol alırlar ama mutlaka gözden uzak dilden ırak…

Böyle roller belirlenmiş bir düğünün sünnet düğünü olması düzenin hiç bozulmayacağı anlamına gelir. Ama demek ki orada yaşamayıp, bir süre sonra sadece “bakmak” için gittiğinde çok şaşırabiliyorsun.

- Mesela sinirlerimi bozan insanların eğlenirken silahların sıkılması. On kişi kadar “silahşör” buldukları her fırsatta patlattılar “ pat pat pat ” diye. Üstelik neden düğün sahiplerinin kafasının yanında veya en sevdiklerinden birinin dibinde… Benim canımı çok sıktı her seferinde silah sıkanların aldığı zevki anlamaya çalıştım, ama gerçekten algılayamadım.

- 17. Gün de diğer 16 gün gibi alkol almama engel bir şey bulamadım diyebilir miyim bilmiyorum… Doğan marka arabaya doluşmuş beş genç, şehrin dışında bir yerden siyah torba ile alkollerini alırlar ve içmek için etraflarında birilerinin olmamasına dikkat ederler, bir de akıllarından biranın ağızlarına bıraktığı kokunun algılanıp algılanmayacağı kalır…

- Kınayı kadınlar yakar, erkekler bakar. Bir erkeğin elinde mumlarla kına sepetiyle kına yakılacak kişiler etrafında dolaşma isteği tabi ki bastırılır.

- Halayda çok içen bir genç meydana çok çıkıp, halaya geri dönebilir. Bundan doğal ne var ki? Ama kendini ortalığın üstü sanan biri, halay biter bitmez genci tutar kolundan bir sürü laf etmeye başlar… Kavgaya ramak kalmışken, birileri girer araya. Ama iki genç de fırsat kollamaktadır birbirlerinin ümüklerini sıkmak için.

Düğüne bir de kısa şortlu bir grup gelir, hatta halay çekerse; etraftakilere eğlence çıkar. Dedikodu malzemeleri toplayanlar bir sonraki buluşmayı bekler…

Ve sevgi ile birilerine bakanlar… Her düğünde mutlaka olur, hele bu taraflarda: “ düğünde tanışmak ” modadır. Ben de gördüm birini, çok küçüktüm o zamanlar 11 – 12 yaşında. Flört ediyorduk o zamanlar aklımız sıra. Aynı odada uyurken telefonlarla mesajlar iletiyor, küsüyor, kıskanıyor, sinemalara gidiyorduk. Masa altlarından el ele tutuşmalar da cabası. O zamanların tombiş kızı, şimdilerde ince belli, uzun boylu, ay yüzlü bir kadına dönmüş. Şaşırabileceğimi düşünmesem de afallamıştım. Güzel güzel baktım. Ama baktığım ona bir kadın olarak bakmaktan çok, o eski zamanı yad etmekti çok net bir şekilde.

Gecenin bir yarısında Tanrıların Tahtına da gitmek vardı programda, ama gidilecek ekibe alışamadım sanırım. Sabahın ilk ışıklarında bir başka şehirde olacağımı düşününce de tamamen vazgeçtim güneşin ilk anını yakalamaktan.

Gecenin üçünde bunları yazdım, Pit Palas’ına başladım ve uyuyorum sanırım…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder