2 tane
şey var. Birincisi ikincisinin özelliği. Tuvalete gitmek ve acı çekmek gibi.
Acı çekilen bir tuvalet serüveni…
Hayatta
yaptıklarımız, yaşadıklarımızın mutlaka bir ikincisini de yaşamak istiyoruz…
İlkokula gittim, o zaman ortaokula da liseye de, üniversiteye de gideyim
diyoruz… Çünkü hepsi bir döngü, bir kez yapınca kimsenin umurunda
olmayabiliyorsun. Bunlar sistemin dayattıkları evet, tamam kabul ediyorum
bunları. Peki ya bizim kendi tercihlerimizle yaptıklarımız?
Etrafımızda
dönüp duran bir sürü olayı sadece izliyor gibi görünsek de, onların tamamı
bizim öğrenmemiz için doğa tarafından kurgulanmış bir film gibi… Biz de hayatı
izlemiyoruz, sinevizyona her gün yeni filmler giriyor, hayatın tam içinden… Hep
birlikte izlemeye koyuluyoruz, bazılarının gişesi patlıyor; bazıları ise boş
salona oynuyor… 1-2 kişinin olması boş salon olduğu gerçeğini değiştirmiyor ki…
İşte
biz böyle filmleri tercih ettiğimiz zaman pişman oluyoruz, hayatımızın tek
sahnesi olduğunu düşünüyoruz… Oysa filmin aynı, sahnenin veya kadrajın bize
özel olduğuna inanmak istemiyoruz veya inanmıyoruz… her neyse.
Bir
film ile hayatımızın bir sahnesi arasında ne fark var biliyor musun? Ben
bilmiyorum çünkü böyle bir farkın olduğunu düşünmüyorum ben… Fark dediğimiz
şey, farkın bizden öte hiçbir şeye hiçbir kimseye ulaşmayacak kadar uzak
olmasıyla alakalı. Oysa filmlerin hiçbirinin tamamı böyle bir, onda var bunda
yok olayı yaratmıyor. Yaratsa bile biz onu buna eşlemekle alakalı bir gündem
yaratırız ki zaten hemencecik…
Şöyle
bir şey var aklımda; bu aralar aynı filmde oynuyorum. Başrolde sadece ben
varım. İzleyici de bayağı ilgili hani… O yüzden bir ikililik aradığımızda eski
filmlerimize geri dönmeyi istiyoruz. Ben şu an izleyicinin ilgisini çekmeyen,
sadece boş salona oynayabilecek (1-2 kişinin olması değiştirmiyor ön kabulüyle)
bir filmde oynamak istiyorum…
Filmimin
adını sonra koyacağım, konusu önemli değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder