bir çok kez yeni yeni zamanlara başlıyoruz, başladığımızda yeni olanda...
her yeni de eskiyor haliyle...
odamda da eski olan o kadar çok şey var ki... yeni bir şeyler yapmak istediğim zaman ( mesela odamı düzenlemek gibi veya taşınmak gibi... ) o eski şeylerin bir kısmını atıyor, bir kısmını da saklıyorum...
her seferinde "bu kadar şeyi neden gereksiz yere tutmuşum ki!" diye söyleniyor, sonrasında yine tutmaya devam ediyorum...
bazı şeyleri atmaya kıyamıyorum sanırım...
mesela yine bu akşam üniversite hayatım boyunca aldığım ve sakladığım bütün notlarla birlikte bir sürü şey attım çöpe... ( bir kaç tanesini yine saklayacağımı beni tanıyan herkes biliyor... )
böyle bir sürü ıvır zıvırın arasından bir tane saman rengi bir zarf çıktı...
üzerinde biçimsiz harflerle "Şiir" yazıyor...
içindekileri çıkarıp tek tek baktım... zarfın içinden sevdiğim şiirlerden bazıları, benim eski şiir denemelerim ve birçok yeri yırtık bir kağıt daha çıktı...
bir çok yeri yırtık olan kağıtta bir şiir var: "Sevgiliye Sesleniş"
hemen hatırladım şiiri... bundan 6-7 yıl önce, lisede Sezen adında bir kız vermişti bana... Deliler gibi okuyan, deliler gibi yazan bir hatundu...
düşünüyorum o zamanları... ergenlikten kaynaklı hormonlarımız tavan yapmışken, an ve an aşık olabiliyorduk... sınıf arkadaşlarımın benimle "lan yine mi aşık oldun? bu sefer ki kaç dakika?" diye dalga geçtiklerini hatırlıyorum... benim de buna benzer dalga geçtiğim çok olmuştu tabi...
bu şiiri okurken an ve an aşık olunan birine yazılmış gibi durmuyor hiç... çok daha içten, çok daha derin... belki de bir teklif tadında yazdı o şiiri...
komik ama bir o kadar duru geliyor okuyunca tekrar.
Sevgiliye Sesleniş
Roskotinikov nasıl bir ağrı çektiyse
Ben de seni sevdiğim için aynı ağrıyı çekiyorum.
Hayatıma girip, yaşamımı alt üst ediyor,
Sonra da beni sevmiyormuş gibi davranıyorsun.
Tefeci kadın gibi, sevgime karşılık olarak
Acıyı faizle veriyorsun.
Oturup saatlerce kitap okuyorsun,
Fakat karşında ömürlük hikayeler yaşayan bu zavallı insanı görmüyorsun.
Biliyorum ıssızsın, yalnızsın ve bundan yakınmıyorsun.
Sonsuzluğu ve uzakları olmayan kıyısız bir mavisin.
Kim bilir kaç limana demir attın?
Fakat hiçbir gemiyi kendi limanına kabul etmedin
Belki de hiç sevmedin, geçici heveslere kapıldın.
Hıza binen sevdaların, sevdalıların oldu.
Benim için de ilkin yabancıydın.
Sonra anlaşılması zor bir kitap,
Dilsiz bir masal,
Karanlık bir ülke,
Kanlı bir gece,
Karanlık gün.
Ve sonra gül habercisi, gül bahçesi oldun.
Şimdi sana sesleniyorum:
Bir sevgiliyi nasıl sevmem gerektiğini bilmiyorum. Bunu bana öğretmek için hayatını hayatım yapmayı kabul ediyor musun?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder